Pazar, Haziran 27, 2010

*Kimiz?


  Kim olduğunuzu tam olarak bilmenin bir yolu var mı sizce?
 Hayatta varlığımızı sürdürdüğümüz sürece hep bir uğraş içindeyken, farkında olmadan hayatta kalma savaşı verirken ve bize hep daha iyiler, hep daha güzeller özendirilirken sizde kaybolup giden ve ortaya asla çıkartamadığımız bir ben, bir çok benler yok mu içimizde?
Öğrenilmişliklerin yada yönlendirilmelerin dışında kendimiz için kendimizi tanımak, anlamak adına attığımız kaç adım var ki hayatta?
Gerçekten bir çok şeye karşı duyarsızlaşarak, hislerimizi kaybettiğimizi bile düşünüyorum.
Var olan nedir, biz bunun tam olarak neresindeyiz, bilmiyorum.
Kriterler, anlayışlar gittikçe, farkına varmadan değişiyor. İlişkiler kalıplar içine sokuluyor, hayatı kazanmak için çabalar artıyor. Halbuki bu yaşam bize bir armağan değil miydi? Ama yetmiyor...
Ama yetmeyen şey asıl hayat mı sizce yada bize verilenler? 
Doyumsuzluk ve rekabet içimizi kemirirken, asıl yetmeyen hayat değil de bastıramadığımız egolarımızın açgözlülüğü olmasın? 
Daha iyi daha iyi daha iyi derken arkadanızda bıraktıklarınızla yüzleşemeyeceğiniz için mi dönüp bakmıyorsunuz yoksa gerçekten artık göremeyecek kadar kör müsünüz? bunu da bilmiyorum. 
Kendimizi tanımak için ne kadar içimize baktığımızla ilgileniyorum sadece. 
Herbirimizin içinde olan yegane gücün nasıl ve ne kadar kullanıldığıyla, bizleri birbirimize bağlayan aşkın- o büyük gücün- ne kadar sağlam olduğuyla ilgileniyorum. kendimizin ne kadarını karşımızın suratında, sözlerinde, hareketlerinde gördüğümüzü merak ediyorum.
Tek başınalıktan çok bir bütün olmayı ne kadar başarabildiğimizi merak ediyorum.
Yer, mekan, zaman önemli değilken, hiç daha fazlasını istemeden, gösterişi dışımızla değil içimizdekilerle yaşarken en güzen anları ne kadar çok tadabildiğimizi soruyorum size? 

En doğalıyla, en hakikatlisiyle bir an diliyorum size. En kendiniz olduğunuz, en mutlu olduğunuz bir an .
Kendinizi diğerinin gözlerinde gördüğünüz hemde. 
Ve bu BENİM diyebildiğiniz bir an....




1 yorum:

Adsız dedi ki...

Doğa bir ana gibi davranmış bize: İstemiş ki ihtiyaçlarımızı
gidermek zevkli bir iş de olsun üstelik: Aklımızın istediği şey,
iştahımızın da aradığı şey olsun: Onun kurallarını bozmaya hakkımız
yok.

Caesar'ın ve İskender'in, en büyük işleri başarırken, doğal ve budan
ötürü gerekli ve akla uygun zevkleri bol bol tattıklarını görünce, buna
ruhu gevşemek demem; tersine, o zor işleri ve yorucu düşünceleri dinç
bir yürekle günlük hayatın bir parçası haline sokmak, ruhu
sağlamlaştırmaktır derim. Zevklerin gündelik zaferlerini olağanüstü iş
saymışlarsa bilge adamlarmış. Biz pek şaşkın varlıklarız: Filanca
hayatını işsiz güçsüz geçirdi, deriz; bugün hiçbir şey yapmadım, deriz
-Bir şey yapmadım ne demek? Yaşadınız ya! Bu sizin yalnız başlıca
işiniz değil, en parlak, en onurlu işinizdir: Bana büyük işler çevirmek
olanağını verselerdi, neler yapmaya gücüm olduğunu gösterirdim,
deriz. Önce siz kendi hayatınızı düşünmeyi, çevirmeyi bildiniz mi?
Bildinizse bütün işlerin en büyüğünü görmek için büyük fırsatlara
ihtiyaç yoktur hangi mevkide olursa olsun, perde arkasında da, perde
önünde de insan kendini gösterir. Bizim işimiz kitap doldurmak değil,
ahlakımızı yapmaktır; savaşmak ülke kazanmak değil, yaşayışımıza
dirlik düzenlik getirmektir; En büyük en onurlu eserimiz doğru dürüst
yaşamaktır. Geri kalan her şey, başa geçmek, para yapmak, binalar
kurmak, nihayet ufak tefek eklentiler, yollardır. Bir komutanın, az
sonra hücum edecek olduğu bir kalenin eteğinde dostlarıyla tümüyle
serbest ve rahatça, kaygısızca sohbete dalması, Brutus'un herkesin
kendisine ve Roma'nın özgürlüğüne karşı pusu kurduğu bir sırada
gece dolaşmalarından birkaç saat çalarak tam bir sessizlik içinde
Polybius'u okuyup notlar yazması ne güzel bir şey! Düşündükçe içim
açılır. Ancak küçük ruhlar işlerin ağırlığı altında ezilir; onlardan
sıyrılmayı, bir yerde durup yeniden başlamayı bilmezler.
Demem o ki; bizler aslında hep çevremizdeki insanların diktelerine göre, isteklerine göre hayatımızı yönlendiren, doğa ananın bize sunduğu yaşamı bilinçsizce elimizin tersiyle itip, başkalarının hayatlarını yaşayan, kendimizi tanımaktan çok uzak kişilikleriz..
Halbuki çok basit, gözlerini kapat ve kendini herşeyden soyutla ve benliğinin derinliklerine bir olta at; belki kim olduğunu yakalarsın!!

S.Sami ÇAKIR

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...