Çarşamba, Haziran 30, 2010

Eskiler...



15 yaşlarındaydık ilk o kapıdan içeri girdiğimizde.
Bilmediğimiz bir şehirde, tanımadığımız onca kişiyle yeni bir hayata başlamak için attığımız ilk adımdı o kapıdan içeriye atılan...
İnce, uzun ve etrafı ağaçlarla çevrili bir yoldan yürürken önce nereye gittiğinizi tam anlamasınız da biraz ilerde hepsi şekilleniyordu bulunduğunuz yerin. Heyecan vericiydi, cıvıl cıvıldı. Herkes yeni, herkes acemi, herkes pek bir çocuktu bir araya geldiğinde. Sorumluluk için atılan ilk adımdı belkide, belki de bir ben yaratmak için kurulmaya çalışılan ilk ve yeni bir hayat. Alışılacak, özlenilecek bir hayattı.
Herkes bunca zaman alıştığı sıcak yatağını, evindeki sıcak yemekleri bırakıp gelmişti. Herkes bir desteğini bırakıp gelmişti. Yeni bir yatak, yeni bir aile, sevgi, sıcaklık bulmak için... yeni bir hayat kurmak için...
O kasvetli yatakhane koridorlarına, yemekhane sıralarına, kısıtlı, sınırlı zamanlara alışmak zor da olsa bulduk aradığımızı. okul sınırlarında başlattık yeni, güzel arkadaşlıklarımızı. Kimi zaman anne olduk birbirimize, kimi zaman kardeş, dert ortağı... Paylaşmayı, sabretmeyi, sevmeyi, anlamayı öğrendik. Tüm zıtlıklarımızı törpülemeyi öğrendik. Ortak hayaller kurup, ortak mutluluklar, ortak hüzünler yaşadık. Geceleri uyuyamayanımız olduğunda koynumuza aldık. Dertlerimize çare bulmayı öğrendik. Birlik olmayı, beraber olmayı öğrendik.
İkinci bir aile kurmayı öğrendik. 

Şimdi onca insan her birimiz farklı hayaller farklı hayatlar peşinde koşaken, geçmişe dönüp baktığımda kazandığım onca şeyin hiç yok olmadığını görüyorum. Aynı sıcaklığı, aynı paylaşımı buluyorum. Elbet değiştik, geliştik. Elbet öncede farklıydık, şimdi daha da farklıyız ama hep bildiğimiz gibiyiz.Hala eskisi gibi hala cıvıl cıvıl, hala biraz çocuk gibiyiz. En güzel yanı tüm zamana mekana rağmen hala birlikteyiz.

Fotoğraftaki kız, güzel ziyaretin için teşekkür ediyorum. Çocukluğumu, sıcaklığımızı ve paylaşımlarımızı özlemişim. Sizi seviyorum...


Bonafide

mış..miş...

İnsanın acısı içinde olurmuş. Herşey paylaşılırmış ama yalnızlık paylaşılmazmış.
Bazen sevgi herşey değilmiş, ama sevgisiz herşey hiçbirşeymiş...
Sevdin mi yana yakıla, deli divane olmalıymışsın.
Aşk gözünü kör etmeli, gönlünün gözünü açmalıymış. İkisi aynı anda açık olamıyor malesef...
Oyun oynamak mı istiyor canın, sakın gönül işlerine bulaşma, zararlısı, canı yananı sen çıkarmışsın.

İste, iste, iste.. istemenin sonu yok.. Biraz doymayı bilmeli, durmayı bilmeliymişsin.
Ama farklılıklara kapatma kendini, her bir deneyimi içine girerek yaşamalıymışsın.

Ne kadar çok yaşarsan o kadar çok öğrenirmişsin.. Aynı hataya düşmediğin sürece, yoksa kuyruğunu tutan yılan gibi olursun.



Umutsuz olmamalıymış hiç birşeye, hiç kimseye, her doğan günün gecesi, her aşkın ızdırabı, her mutluluğun acısı varmış. Herşey zıddıyla güzel. Herşey zıddıyla tamamlanmış.
Acı çekmekten korkmamalısın ki daha çok mutlu olabilesin. Yani ölmekten korkmamalısın ki daha çok yaşayabilsin. Önemli olan fark etmek, acıyı da aşkı da hayatı da fark etmek-miş.

Pazartesi, Haziran 28, 2010

Bahane

Bahaneydi bu rüzgar
Güneş bal ve kehribar
Bahaneydi bu buzdan kanat
Erimezse kırılacakCanım dostum sırdaşım
Aynaya baktım yüzünü unuttukça
Gelmiş bulundum
Kalmış bulundum
Bu dağ burda durdukça...
 
                    

İstiyorum


Rüzgar mı dedim...
İsterim ki saçların dağılsın.
Gece mi dedim.
Hemen düşüncelere dalmalısın.

Aşk der demez
Kalbin hızlı çarpmalı.
Sabah, dememe kalmadan
Uyanmalısın



Özdemir Asaf

..Aklındaki ilk şey o olmalı
gecesi gündüzü uykusu olmaz aşkın
"aşk" oldu mu her yer, her şey "aşk" olmalı,
çok daha hassas olmasın ama bir o kadar da güçlü.
Cesur olmalısın bir kere...

Fedakar olmalısın...
"Ben" olmamalı artık,
bir bütün olmalısın...
nerde nasıl olduğun mühim değil
O'nun içinde olmalısın ya da O senin içinde...
o yüzden aşk dedin mi dur önce. 

Bonafide

Pazar, Haziran 27, 2010

You kiss me once, I'll kiss you twice :*)

 .....
 When I’m with you it’s paradise
 No place on earth could be so nice
 Through the crystal waterfall
 I hear you call
 Just take my hand it’s paradise
 You kiss me once
 I’ll kiss you twice
 And as I gaze in to your eyes
 I realize it’s paradise
 .....



*Kimiz?


  Kim olduğunuzu tam olarak bilmenin bir yolu var mı sizce?
 Hayatta varlığımızı sürdürdüğümüz sürece hep bir uğraş içindeyken, farkında olmadan hayatta kalma savaşı verirken ve bize hep daha iyiler, hep daha güzeller özendirilirken sizde kaybolup giden ve ortaya asla çıkartamadığımız bir ben, bir çok benler yok mu içimizde?
Öğrenilmişliklerin yada yönlendirilmelerin dışında kendimiz için kendimizi tanımak, anlamak adına attığımız kaç adım var ki hayatta?
Gerçekten bir çok şeye karşı duyarsızlaşarak, hislerimizi kaybettiğimizi bile düşünüyorum.
Var olan nedir, biz bunun tam olarak neresindeyiz, bilmiyorum.
Kriterler, anlayışlar gittikçe, farkına varmadan değişiyor. İlişkiler kalıplar içine sokuluyor, hayatı kazanmak için çabalar artıyor. Halbuki bu yaşam bize bir armağan değil miydi? Ama yetmiyor...
Ama yetmeyen şey asıl hayat mı sizce yada bize verilenler? 
Doyumsuzluk ve rekabet içimizi kemirirken, asıl yetmeyen hayat değil de bastıramadığımız egolarımızın açgözlülüğü olmasın? 
Daha iyi daha iyi daha iyi derken arkadanızda bıraktıklarınızla yüzleşemeyeceğiniz için mi dönüp bakmıyorsunuz yoksa gerçekten artık göremeyecek kadar kör müsünüz? bunu da bilmiyorum. 
Kendimizi tanımak için ne kadar içimize baktığımızla ilgileniyorum sadece. 
Herbirimizin içinde olan yegane gücün nasıl ve ne kadar kullanıldığıyla, bizleri birbirimize bağlayan aşkın- o büyük gücün- ne kadar sağlam olduğuyla ilgileniyorum. kendimizin ne kadarını karşımızın suratında, sözlerinde, hareketlerinde gördüğümüzü merak ediyorum.
Tek başınalıktan çok bir bütün olmayı ne kadar başarabildiğimizi merak ediyorum.
Yer, mekan, zaman önemli değilken, hiç daha fazlasını istemeden, gösterişi dışımızla değil içimizdekilerle yaşarken en güzen anları ne kadar çok tadabildiğimizi soruyorum size? 

En doğalıyla, en hakikatlisiyle bir an diliyorum size. En kendiniz olduğunuz, en mutlu olduğunuz bir an .
Kendinizi diğerinin gözlerinde gördüğünüz hemde. 
Ve bu BENİM diyebildiğiniz bir an....




Cumartesi, Haziran 26, 2010

Yüzünü Dökme Küçük Kız

Yüzünü dökme küçük kız
Bırak üzülmeyi
Yalnız sen misin bir düşün
Unutan sevilmeyi

Kızma onlara
Yalnız sen misin bir düşün
Zincir oranda buranda
Her siyahın bir beyazı
Gecelerin gündüzü de vardır
Her tutsağın bir kaçışı
Uykunun uyanışı vardır

Yaşamın anlamını bul
Sonra dinle kendini
Yolunu bil
Her siyahın bir beyazı
Gecelerin gündüzü de vardır
Her tutsağın bir kaçışı
Uykunun uyanışı vardır

Yüzünü dökme küçük kız
Bırak üzülmeyi
Yalnız sen misin bir düşün
Unutan sevilmeyi
Kızma onlara
Yüzünü dökme küçük kız…

Çarşamba, Haziran 23, 2010

Ne içindeyim zamanın...

Ne içindeyim zamanın
Ne de büsbütün dışında; 
Yekpare geniş bir anın
Parçalanmış akışında,
Bir garip rüya rengiyle
Uyumuş gibi her şekil,
Rüzgarda uçan tüy bile
Benim kadar hafif değil.

Başım sukutu öğüten
Uçsuz, bucaksız değirmen;
Içim muradıma ermiş
Abasız, postsuz bir derviş;

Koku bende bir sarmaşık
Olmuş dünya sezmekteyim,
Mavi, masmavi bir ışık
Ortasında yüzmekteyim.
Ahmet Hamdi Tanpınar
 

Pazartesi, Haziran 21, 2010

Bu sabah yağmur var İstanbul' da

Seni bana ne getirir sevgili?
Hangi izdüşüm, hangi hayalim senin bedeninle birleşir ve son bulur?...
Hangi sevda mutlu sonla biterki sevgili?
Bu bilinmezlikte kaybolmanın verdiği tutsaklığın acısına dayanabilecek gücü nereye kadar bulabilirim bilmiyorum ki.
Sevda türküleri dinleyip, içli aşk fimleri izleyip her karede senle beni ararcasına, her karede bize benzetmeler yaparcasına üzülmenin, sevinmenin sonu nereye gider bilinmez ki.
***
Bu sabah yağmur var İstanbul' da ve sensiz uyanışımın bininci kezi halbuki.
Alışmam gerekenlere bile alışamadığımı anladım bu sabah.


Pazar, Haziran 20, 2010

Begonvil Çiçeği

Yokuş başına geldiğinde Bodrum' u göreceksin
Sanma ki sen geldiğin gibi gideceksin,
Senden öncekiler de böyleydiler,
Akıllarını hep Bodrum' da bırakıp gittiler...

Halikarnas Balıkçısı


Herkesin bir Bodrum hatırası olmalı.
Sabahın erken saatlerinde uyanıp, güneşle aydınlanan, begonvil çiçeklerinin arasından masmavi bir denizin ve Bodrum kalesinin görüldüğü bir manzarada her evin illaki beyaz badana yapıldığı, mayıs aylarında sessizliğin hala hüküm sürdüğü Bodrum' da bir anısı olmalı.
Kahvaltısını yaparken, hafif esen rüzgarla gelen çiçek kokularını içine çekmeli insan.
"Yaşamak ne güzel" diyebilmeli.
Cenneti bir kez olsun tadabilmeli.
Hiç bilmediği bir yerde,tüm ara sokakları gezerken kaybolabilmeli ve gördüğü herşeyden etkilenebilmeli.
Yaşamalı insan. Gün, saat önemli değil.
Sevdiğiyle keşfetmenin tadını çıkartmalı.
Hayallere dalmalı, böyle bir yerde şöyle bir evim olsun diyebilmeli..İncir ağaçlarına, dut ağaçlarına hayranlıkla bakmalı.Özlem duymalı, aklı kalmalı...Kesin!

Aşık olmalı Bodrum' da insan. Aşıksa bir kez daha,bir kez daha kaybolmalı içinde.
Bu kadar güzeliği yaşadığı gibi paylaşabilmeli sevdiğiyle.
Huzuru, mutluluğu verebilmeli.
Akşam üzeri aynı saatlerde yağmura tutulmalı aniden.
Birden çıkmalı bulutlar ve sıkılsıklam etmeli. Sen ne olduğunu anlamadan, anlamaya da çalışmadan tadını çıkartmalısın. Sevdiğine sarılmalı, daha çok sarılmalısın.

Bodrum' u bir kez de olsa yaşamalısın.
Sonrasında yaşamak için çok iç çekeceğini bilmesen de, yaşamalısın.

Cuma, Haziran 18, 2010

Ödül :)

Sevgili Deep,
bloguma gönderdiğin bu güzel ödül için çok teşekkür ederim, beni çok mutlu ettin :) 
Ödül yaratıcı; Trendy Treehouse  , ödül sahibinin yapması gerekenler ise;

- Bloğunuzda ödülle ilgili post hazırlamak (Size ödülü veren kişiye teşekkür etmek) 
- Postunuzda, bu ödüle uygun bulduğunuz 10 blog arkadaşınızı belirtmek.
- Postunuz'da, ödülün logosunu yayınlamak (Trendy Treehouse URL linki vererek.)
- Ödülü verdiğiniz 10 blogcuya, aynı kurallarda kendi seçecekleri 10 blogcuya haber vermelerini sağlamak


Nice güzel ödüllere...
Şimdiden mimlediklerime kolay gelsin diyorum :)


Sevgili,
Brida,
Elif,
İris,
Humaniart,
Hayalet,

Havuç Yağı

Güzel bir günün ardından geri kalanlarla sakin ve huzurlu bir an yaşayabilmek kadar mutlu edici birşey yok.
Yazın cıvıl cıvıl sesleri, insanların içini ısıtan halleri yavaş yavaş ortaya çıktı..
Deniz, kum, dinlenme, eğlenme planları yapılmaya başlandı. Bir çoğu çoktan kendini Akdeniz kıyılarına attı bile.
En sevdiğim mevsimdir yaz.
Sıcağına, nemine, kalabalıklığına rağmen..Tüm hareketliliğine hayranım.
Tüm gün evde oturup televizyon karşısında pineklemek, camlardan gelen ılık esintinin etkisi aldında koca bir tabak karpuzu yemek kadar zevklisi yok bence.
Yaz olunca hava ayrı bir güzel kokuyor sanki...
En sevdiğim kokudur mesela havuç yağının kokusu :) İçeriğinde o olan tüm güneş yağlarına bayılırım.
Akşam üzeri kumların üstündeyken, güneş de batmaya başlamışken, denizden gelen ılık esintinin ve deniz kokusunun büyüsü arasında kalmak kadar zevkli bir duygu da yok ayrıca...
Aklımda, geçmişimde kalanlarla oturup sayfalarca doldurabilirim şuan buraya, ama niyetim yok. 
Şuanın ve önümdeki yazın tadını çıkartmayı düşünüyorum o kadar.
Güzel güzel planlar yapıyorum kendime dair. Tüm senenin ardından uzunca bir Tatile girdiğimin farkındayım.
Ama bu bol bol gezeceğim, eğleneceğim anlamına gelmiyor. Daha farklı planlarım var.
Ve hepsinin de güzel geçmesi umudunu taşıyorum.

Sizin de bu yazınız umut ettikleriniz gibi geçsin.. 
Sıcaklar içinizi ısıtsın..ama bunaltmasın.

Perşembe, Haziran 17, 2010

Gizlilik ve Açıklık

Buda dedi ki:
" Ey öğrenciler, üç şeyde gizlilik vardır: Aşk işleri, ruhban hikmeti ve gerçek yolundan bütün sapmalar.
-Ey öğrenciler, aşık olan kadınlar gizlilik arar ve açıklıktan kaçınır; ey öğrenciler özel vahye sahip olduğunu iddia eden rahipler gizlilik arar ve açıklıktan kaçınır.
-Ey öğrenciler, üç şey dünyanın önünde parlar ve gizlenmez. Nedir bu üç şey?
-Ay dünyayı aydınlatır ve gizlenmez; güneş dünyayı aydınlatır ve gizlenmez, ve Tathagata' nın açıkladığı gerçek dünyayı aydınlatır ve gizlenemez.


Bu yüzden her sabah uyandığınızda Güneş' in sizi aydınlatmasına izin verin, bırakın içinizi de dışınızı da ısıtsın. Bırakın, yaşadığınız tüm kirlenmişliklerden, gizliliklerden sizi arındırsın...

Ve her gece Ay' ın sizi o serin sakinliğiyle sarmasına izin verin. İçindeki dünyayı keşfedin ve hayalleriz için başka bir dünya olduğunu bilin. Gecenizi aydınlatmasına, ruhunuzu dinlendirmesine izin verin.

Ve Tathagata gibi Ayna olun. İçinizde gizlilik olmasın. Gördüğünüz gibi, göründüğünüz gibi olun. Ve gördüğünüzü de görüneni de gösterin. Ruhunuzun aynası eğer dışınızdaysa o zaman problem yok demektir. 
Tüm duygularınızla yaşayın hayatı..içinizde sıkışıp kalmasın...

Cumartesi, Haziran 12, 2010

Sensiz olmaz...

Bu sabah yalnız uyandım
Sensiz olmaz, sensiz olmaz
Tanıdık kokular yok
Sensiz olmaz
Kahvaltım anlamsızdı
Sensiz olmaz, sensiz olmaz
İlk sigaram bile tatsızdı
Sensiz olmaz
Anlaşılan alışmışım
Sensiz olmaz, sensiz olmaz
Bir verdiysem iki almışım
Sensiz olmaz
Aşk bir dengesizlik işi
Sensiz olmaz, sensiz olmaz
Dengeye dönüşen bir sevgi
Sensiz olmaz

Yine kendi kendime sormadan duramadım
Niye seni böyle istiyorum diye bulamadım

Yalnızlık zor, sokaklar çıkmaz
Sensiz olmaz, sensiz olmaz
Hep tekdüze, herşey dümdüz
Sensiz olmaz
Anlamak çözmeye yetmez
Sensiz olmaz, sensiz olmaz
Biraz telaşlı, huzursuz
Sensiz olmaz

Yine kendi kendime sormadan duramadım
Niye seni böyle istiyorum diye bulamadım

Gece gelmiş, yatağım boş
Sensiz olmaz, sensiz olmaz
Sen uzaktasın, ben uzanmış
Sensiz olmaz
Anlamak çözmeye yetmez
Sensiz olmaz, sensiz olmaz
Biraz telaşlı, biraz huzursuz
Sensiz olmaz 
Bülent Ortaçgil 
Bu sabah yine sensiz uyandım, kokunu aradım bulamadım..hepsi gitmişti.
Sessiz, boş bir odanın içindeydim.
Bu sabah yine üzgün uyandım...
Alıştıklarım mıydı yoksa hiç tatmadıklarım mıydı beni bu kadar üzen bilmiyorum.
Aradığım şey yoktu, boştum, aynıydı herşey.
Değişmeyen bir rüyaydı belki benimkisi, belki de olabildiğince gerçek, hemde hiç farketmek istemediğim.
Bu sabah sensizliğin bir kez daha farkına vardım.
hep böyle sürecek bir sensizliğin...
Anlıyorum elbet, ama anlamak içimdeki boşluğu dolduramaya yetmiyor. Beynimin içindeki neden sorularına cevap da vermiyor. ama anlıyorum elbet...
Benimkisi ne bir sürgün sevgisi ne de terkedilmişliğin izleri, ne uzaktandı sevgim, sadece kendimle,ne de tüm dünyayla paylaşabildiğim kadar aleni..
Biraz gizli..biraz huzursuz bir sevgi. 

Bu sabah yine alışamadığımı anladım. Ne çok alıştığım şey var sana dair halbuki...
Bu sabah telaşsız bir sevgiyle uyandım. 
Tüm geç kalmışlıkları umursamadan, biraz hüzünle, sakin sakin yaşadım...
Düşünmeyi bile bıraktım bu sabah.
Bu sabah sensizliği doyasıya yaşadım..






Pazartesi, Haziran 07, 2010

Bir Adın kalmalı geriye...


...
Sen say ki yerin dibine geçti geçmeyesi sevdam
Ve ben seni sevdiğim zaman bu şehre yağmurlar yağdı
Yani ben seni sevdiğim zaman
Ayrılık kurşun kadar ağır
Gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın

Yine de bir adın kalmalı geriye
Bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
Aynaların ardında sır
Yalnızlığın peşinde kuvvet
Evet nihayet, bir adın kalmalı geriye
Bir de o kahreden gurbet
Beni affet
Kaybetmek için erken
Sevmek için çok geç

AHMET HAMDİ TANPINAR

Pazar, Haziran 06, 2010

Eskiden...

Eskiden;
Çember çevrilir,
Su musluktan içilir,
Ağaçlara tırmanılırdı.
Bebekler bezden,
Silahlar tahtadan,
Resimler kömür karasından yapılırdı.
Kızlara ninelerinin, erkeklere dedelerinin
İsimleri konulur,
Saatli maarif okunurdu.
Komşuda pişen
Bize...
Bizde pişen komşuya düşerdi.
Geceler ayaz,
Sokaklar karanlık,
Yıldızlar... parlak olurdu.
Turşu, salça, mantı
Evde yapılır,
Karpuz kuyuda soğutulurdu.
Erik ağacının çiçeği,
Pencere camımıza yaslanır,
Güz yaprakları bahçemize düşerdi.
Kardan adam yapılır,
Evlerde soba yakılır,
Kış gecelerinde masal anlatılırdı.
Merdiven çıkılır,
Aidat ödenmez,
Yönetici seçilmezdi.
Evler badanalı,
Sokaklar lambasız,
Mahalleler bekçili olurdu.
Ajans radyodan dinlenir,
Çizgi roman okunur,
Defterlere kenar süsü yapılırdı.
Hayat,
Arkası yarın gibiydi,
Kesintisizdi.
Her gün yaşanacak bir şey vardı.
Herkes kendi düşünü kurar,
Kendi hayatını oynardı.

ŞİMDİ

Şimdi,
Herkes
Yoğun,
Yorgun
Ve
Tek başına...(istambol)
CAN DÜNDAR...

Cuma, Haziran 04, 2010

Geçen Yılların ardından

Hala aynı öfkeyi, hala aynı aşkı duyuyorsan,
hala delicesine tutkunsan, üzülüyor, varlığını, gözlerindeki ışığı, tenini yakan sıcaklığı arıyorsan,
hala onunla olmak heyecan veriyorsa,
hala ona dokunmaktan zevk alıyorsan, bitmeden bişeyleri paylaşabiliyorsan, yolunu gözlüyor, meraklanıyor, işinde, evinde, gecende, sabahında onunlaysan, onun hayali seni sarmışsa, içindeyse..
Hala gittiğinde ardından ağlayabiliyorsan İşte o zaman
Zaman bişeyleri alıp gitmemiş demektir. 
Aksine üstüne koyabilmiş, biriktirdikçe özgürleşebilmiş demektir.
Çünkü " sevgi eskidikçe sevgi" imiş. " aşk eskidikçe aşk." 

Yani Sevebilmekten ötesine geçebilmişsin demektir.
Hala onu bağlı, hala özgürsün demektir. Ya da kendini bu deli tutkunun arasında kandırıyorsun demektir.

Acıyı düşünmeden yaşayabilmeyi, sevgin, aşkın kadar acına, isyanına da sahip çıkabilmeyi başarabiliyorsan gerçekten... gerçekten O'nunla mutlusun demektir.
Gizleyerek yaşabilecek cesaretin varsa kendi başına yaşabilecek güçtesin demektir.
Yani " Aşk tek kişiliktir."
Ama Diğeri olmadan da olmaz. Sevgini eskitecek biri olmalı, geçen yılların dokunmadığı, aradaki zamanın var olmadığı biri olmalı.
Yani seveceğin biri olmalı.
Engel sınır tanımayan Biri...
Geçen yılların ardından halaları  yaşatan Biri...


Bonafide

Perşembe, Haziran 03, 2010

....


Kim bilir kim olduk
Bile bile göre göre
Sustuklarımız kactıklarımız ne ?
 
Düşündürmeden durmayan
Uyku zaten uyutmayan
Dilde kelamsız tende selamsız
Bu halimiz ne ?

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...