Pazar, Kasım 11, 2012

hiçlik


Her türlü özlem kendinedir
her seste kendini dinler insan
bilinmeyen limanlara yelken açar
her gördüğünü kendi rengiyle boyar
her şehir bir büyük ruhun yansımasıdır
her gittiği yerde bir parçası kalır insanın
insan kendi tahtına oturana kadar hep kayar
her basamak bir öncekinden daha yüksektedir
basamaklar bitince sonsuz düzlük sonsuzluğa uzar
bilge, sonsuz düzlüğün sonsuzluğunda sonsuz kalır
her ses bir diğerinin yerine göre yer tutar boşlukta
dıştaki sınırların içinde kalanına varlığım der
kendinin çizmediği hiçbir sınır kendi değildir
her zaman kendi için başkalarına uzar
yanlış yerde arayan yanlış şey bulur
buğday başağından habersizdir
her gün kendi şafağını taşır..

Jean Paul Sartre-Hiçlik.


Perşembe, Eylül 06, 2012

Is anyone in there?

Bazen kısa sürecek diye başladıgın bir ara veris başlı başina bir terkedis olabilir..

posted from Bloggeroid

Pazar, Mayıs 13, 2012

live in paradise

Hep mi böyle olur..
Aylardır neredeyse hep birşeyleri yetiştirme telaşındayım. Daha önce de aklımı kurcalayan başka şeyler vardı, ama kendimi hiç bu kadar baskı altında, eksik hissettiğimi hatırlamıyorum. Bazen gerçekten olması gerekenden daha fazla anlam yüklediğimi düşünüyorum birşeylere.
Bazen de gerçekten sorunun bende olduğunu...
İşle-ev arasına, hayallerle- gerçekler arasına sıkışıp kalmış durumdayım.
Ya istediğim yere varmak için fazla aceleci davranıyorum yada adımlarım o yere varamayacak kadar küçük..
Duygusal gelgitlerim, bedenimi de olabildiğince yoruyor, hiç olmadığım kadar yorgun hissetmekten kendimi kurtaramıyorum..Demekki insan böyle böyle hasta oluyor ve bunu kabulleniyor. 

Eskiden okumak istediğim dergiler, siteler, merakla beklediğim filmler, tiyatrolar, konserler olurdu.
Birşeyler yazmayı çok sever, bol bol da vakit ayırırdım bunlara. Şimdiyse en büyük derdim zaman.
Ne zaman ayaklarımı uzatsam içimde o isteği bulamıyorum.
Yoksa mutsuzlaşıyor muyum gitgide??

Geçen sene bu zamanlar, hevesle döndüğüm yeri özler oldum..İnsan burnunun dibindeyken anlamaz, kıymetini bilmez derler ya öyle işte. Bir gün, dönememe çok az kala, ev arkadaşım muhteşem okyanus manzaralı apartımızın balkonundayken aşağıdaki havuzu gösterip, -"henüz hiç girmedin değil mi" demişti? Evet, hiç kullanmamıştım. Dahası o balkonda hiç doğru düzgün oturduğumu bile hatırlamıyordum. -"Türkiye'de bu imkanların hiçbirini bulmayacaksın ve inan bana çok özleyeceksin bence burdayken olabildiğince tadını çıkart" demişti. Haklıydı.
Öyle de oldu...Ne zaman kendimi mutsuz,yorgun, yenik hissetsem, kaçıp gitmek istiyorum bu gerçeklikten.
Biraz daha geriye sarmak herşeyi ve öylece kalmasını..

Telaşsız, kavgasız, gürültüsüz, çabasız bir hayat.. Kimseyle kendini kıyaslamadığın, daha iyisi olsun diye çırpınmadığın, en sevdiğin şeyleri yapmak için koşuşturmadığın, zevk almaktan gerçekten zevk aldığın bir hayat. Yani sırf zevk aldığını göstermek için yaşadığın değil..
Bize verilen dayatmalardan uzak bir hayat..





Pazartesi, Mayıs 07, 2012

"Şimdi ben burdayım, iki elinin tuttuğu kitapda değil, kafandayım, orada yarattığında..
O her nasılsa ve ne yapıyorsa ben ordayım.
Bu bir tesadüf değil, anlayacaksın.
Benden alabileceklerini, sonrasında aldıklarını sadece sen bileceksin.

Bu bir başlangıç....

Yüreğinin sesini duyuyorum, arayışını biliyorum. Bedenimi, ruhumu sonuna kadar açtım.
Ruhum benim Liderim. Yaşamın hesap defterini kapatıp, izlemek yerine yaşamaya başladığın an neleri hissedeceğini hissetmek, benim varoluşumun ta kendisi...

Hadi gel anlatacağım sonra da gideceğim..

Belki tekrar gelirim, Kim bilir...."

Aret Vartanyan

Pazar, Mayıs 06, 2012

Biri gider ve masal burada biter..

İçi kıpır kıpır ikisininde,

Belki aynı nedenden belki de farklı heyecanları var.
Ama birbirlerinden hoşlandıkları belli, bilerek- hissederek, belki tam olarak ne yaşanacağı planlanmamış ama birşeylerin olacağı kesin- bir kapıdan içeri girerler..küçük bir bar. Belli ki erkek daha önce çok gelmiş buraya, seçerek getirmiş. Kız biraz mızmız, çok alışkın değil böyle yerlere, hele de karşındakini uzakta tutacak o uzun masa  hiç hoşuna gitmiyor, ricadan biraz ısrara kaçarak masayı yana çevirtiyor, evet böyle daha iyi şimdi. Kalbi atıyor, hızla atıyor ama erkeğe bunu hiç belli etmemeye, olabildiğince doğal davranmaya çalışıyor.

Şarap istiyorlar bir şişe.. yanında bir salata ve peynir tabağı..Hepsi inanılmaz lezzetli duruyor, ama ikisininde gözünde pek bunlar yok.
Daha çok birbirlerini tanıma, yakınlaşma telaşındalar..
Kız durmadan birşeyler anlatıyor, içtikçe güzelleşiyor, güzelleştikçe birşeyler anlatma ihtiyacı duyuyor. Erkekse gözlerinin içi parlayarak ona bakıyor, baktıkça gülümsüyor o konuşsun diye durmadan birşeylerin aksini iddia ediyor..
Daha önce de tanıyorlardı birbirlerini, daha önce de çok konuşmuşlarda ama böyle değildi.
Bu daha bir samimiydi. Aradaki sınırı ilk masayla sonra bol şarapla kaldırı vermişlerdi.
Aradan saatler geçmişti, muhabbetleri daha bir tatlı olmuş, içleri ısınmış, daha fazla yakınlaşmış dudaklarına memnuniyet gülümsemesi eklenmişti. Erkek arasıra konuşurken eğiliyor, sanki özel birşeyler söylermiş gibi davranıyordu. Halbuki çok gündelik şeylerden bahsediyorlardı.
Sonra, içkinin verdiği cesaretle mi, kızın istekli bakışlarından mı bilinmez yine kıza doğru eğildi ve bu sefer onu öpmek için izin istedi...
Kız- o kadar doğal bir istekmiş gibi tabii diyerek uzatıverdi dudaklarını ve dudaklar birleşti........

.....
Son tatilleriydi, belliydi.. Uzun zamandır aşamadıkları engellere takılıp kalmışlardı. Daha en baştan herşeye rağmen..lerle başlamışlardı, kabullenerek, isteyerek,en çok da yaşayarak öğreneceklerini bilerek.
Sıcak bir gün geçirmiş çok fazla yürümüş, kalabalık ve güneş biraz sarhoş etmişti.
Karınları açıkmış köşedeki küçük büfede satılan birkaç şeye gözleri dalmıştı. Kız mısır istemiş erkekse bardağa dilinmiş karpuz almıştı.
Bir parkın içine dalıverdiler..Bir ağaç gölgesinde, çimlerin üzerine seleserpe uzandılar..
Uzun zamandır bu kadar uzun başbaşa kalabilmişlerdi, zamansızlık öyle canlarını sıkmıştı ki artık, bu kaçınılmaz bir tatil olmuştu.
Ama başka şeyler de vardı.. arada yitip giden şeyler..
Solmuş bir gül vardı kızın gönlünde, evet erkek ona hiç bir zaman bir gül bahçesi vaadetmemişti ama AŞK herzaman daha fazlasını istemişti.
Belki diyordu kız, belki...
Erkeğe sordu, ne düşünüyordu acaba ilişkileriyle ilgili.. Ne olacaktı.
Erkek son zamanlar takındığı sessizliğinden daha fazlasını vermemişti yine. İkisininde bildiği şeyi dile getirmek tekrar etmek istemiyordu belli ki.
Kıza sordu hemen, o ne düşünüyordu ki..
O anlattı içinden geçenleri..Yıllarca her derdine çare olan erkeğin buna da bir çare olabileceğini düşündü belki de.
Ama yine arada kalmış bir sessizlik vardı.
Kız anladı.
Ne anlatmaya gerek var bundan sonra, ne de belkilerle çözümler aramaya.
Gülümsedi.
Haklıydı. Herkesin kendince nedenleri, zorunlulukları, hakları vardı.
Yapabilseydi zaten yapardı. Ama yapamıyordu belli ki.
Kız kucağında yatan erkeğe eğildi, bir öpücük konduruverdi..Olabildiğince masum, tüm sevgisinin temizliğiyle.
Son olacağını bile bile.
Geriye ufacık bir not kaldı erkekten not defterinde
"güzel bir yorgunluğun ardından güzel bir bahçede oturduk seninle..Hiç gereksiz, ne düşünüyorsun ilişkimiz hakkında dedin..bozdun tüm sakinliğimi, huzurumu.."
.......
Bazen hayat olmadık anlarda öyle güzel insanlarla karşılaştırıyor ki sonsuza dek hayatında kalmasını istiyorsun. Ama bazen biliyorsun ki gitmen gerek, gönlün arkada kalsa bile.
Dahası fazla acı, fazla çile..
Gerek yok o ilk öpücükten bu yana tüm biriken güzellikleri yok etmeye..
Bazen aşk en gizli yerde hep saklı kalmalı demekki.








LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...