Salı, Mart 30, 2010

yine yeniden..

Yine gelsen sen..
Açsa kır çiçekleri, güneş tenimizi yaksa, aldığımız her nefeste içimize bol bol oksijen depolasak..
İçimizi yakan sıcağa karşı belki biraz bizi serinletir diye dondurmalara yumulsak..
Sonra sahile insek, sıcak kumların arasına çıplak ayaklarımızla girsek..
Durmadan eğlensek, kahkahalar atsak etrafı önemsemeden..
O derin aşk hikayeleri anlatan romanlara gömsek kafamızı, hayaller üstüne hayaller kursak...
İllaki romandaki asıl kız ben(sen) erkek se kimse artık :) 
O hafif yosun kokulu denizin ve dalga seslerinin arasında yarı uykulu, "huzur dediğin bu olur" dediğin anda güneşin batışını izlesek seninle,
sevsek herşeyi, kuşları, çocukları, kendimizi
sarılsak sıkı sıkı..
Yine gelsen sen..
hemde o çocuksuluğundan hiçbişey bırakmadan.
olabildiğince saf, olabildiğince güleç, olabildiğince masum,
yorulmadan, kırılmadan, usanmadan bu hayattan 
yine bıraktığın gibi...
yine eskisi gibi...
yine sevdiğin gibi...

                                                             Bonafide

Cumartesi, Mart 27, 2010

SEN kimsin?



Gitmek istediğin heryere gidebilirsin.
Kendini geçmişine, şuanda bulunmak istediğin yere ve geleceğine götürebilirsin.
Herşeyi hayal edebilir, herşeyi yaşayabilirsin.
Bazen küçük bir çocuk olursun,
bazen çılgın bir genç,
bazen ise yaşlı, yorgun biri...
Birden fazla hayatın içine girmelisin.
Mesela küçüklüğünü hep sevmelisin.
Hemde yaşayamadıklarınla,
içinde kalanlarla,
kurguladığın,kendince güzel olan anılarla...
Becerebiliyorsan çoğaltmalısın da bence.
Küçüklüğün yaşı yok öyle değil mi?
Her "dün" bir anı ve her "dün"e güzel şeyler bırak..
Zamanın dokunarak yarattığı bir sen olsun..
Çoğu zaman kaybolup giden bir sen.
Ama yine de heryere gidebilen..
Kaybolabilirsin ama sonra yolunu bulabilirsin.
Ya da istersen istediğin rüzgarla savrulabilirsin.
Sadece anlamalısın...
Nerde olduğunun bir önemi yok.
Sadece içine bakmalısın...

Sen kimsin?
Bonafide

Cuma, Mart 26, 2010

JAZZ

Bu vapuru kaçırırsam beni belki de cinnet basar
belki kanser olurum bu yıl sınıfta kalırsam
nöbette uyursam eğer kitaplarımı yakarlar
etimde şirpençe çıkar bu kızı alamazsam
bu işi bitiremezsem şehirden beni kovarlar
izin kağıdım yanar konuşacak olursam
bu senet bankalar kapanmadan
ruhumun rengini kapatmayacak olursa
ölür kuyuya düşen çocuk
çocuğun mercan saati çatlar mutlaka
koşup haber vermeliyim
yetkili memura
bahar geliyor, ilerliyor yeminler
alnımı kapıp getirmeliyim
denizi karşılamaya
kırlangıcın kanadındaki kezzap
leylakta sıkışan buhar için
nabzımı bulmalıyım nerede bulacaksam
nabzımı çünkü ben kasadan fiş alarak
yağmuru, selvileri zor durumda bıraktım
benim yongalarımdan yapıldı bu çelenkler
ben papatyaları şımartmadım diye oldu
Mata Hari'ler casus, Al Capone'lar gangster
inmem gerek gözbebeklerimin altına
beynimin ortasına büzülmeliyim
genşeyip kımıldayabilirim oradan sonra
dum di dum
duridum dubida
kendi kalbimle zamanım arasındaki sarkaç
püskürtüyor beni dünyaya
bırakıyorum zerreciklerime kadar emsin beni
Atlantik ve Pasifik ve beş kıta
koşmam gerek
yetişmem gerek yazgıma
tutmam gerek, sormam gerek, bilmem gerek
esenlemem, kargışlamam, irkitmem gerek niçin
niçin, niçin, niçin
kuyuya düşen çocuk niçin ölmesin 

   İsmet özel
...
sen güzel insansın
herkes biliyor bunu
yaramı alıp uzak şehirlere gidiyorsun
-saçlarımı düz bir denize ısmarlıyorum

utanma! ayıp değil ki bu
bak ben utanıyor muyum?
kanayana kadar dizlerim, misket oynarken
hem, unutma herkes birilerinin yarasını taşır uzaklara."

                                                 Birhan Keskin

Bir şeye gönlün akmadıkça, onun sabrıyla sınanmış olmazsın.
İştahını çekmeyen şey, zaten senden uzaktır.
Senden uzak olan için, ondan uzak kalmayı sınaman gereksizdir.
Sabır odur ki; gönlünün akışına " dur " derken
acı çekiyor olmalısın. 
Sabır o ki, suları yokuşa akıtıyor gibi zorlanmalısın.
                               ***
Sepet kendini suyla dolu gördü de, nazlanıp başını denizden çekti.
Sepet denize dalmışken, sanır ki, denizin hepsi içindedir.
Sanır ki, denizden aldığı kendine kalacaktır.
Sepet dediğin, teni delik deşik bir kaptır; su tutmaz.
Denizden başını çeker çekmez suyunu yitirir; kuru kalır.
                               ***  
Sen sen ol; " doydum " deme.
Sen sen ol " oldum " deme.
Sana düşen hep denizde kalmaktır.
Sende olan denizdendir ama deniz değildir.
Sende olanın sende kalacağını sanma.
Sana düşen, kendini doldurmak değildir.
Denize dal ve orada kal yeter. Sular içinden daim geçsin yeter.
                                ***
Ne kadar bildiğin değildir önemli olan; ne kadar derin hissettiğindir.
Ne kadar çok söylediğin değildir önemli olan; ne kadar içten yaşadığındır.
Kendini suyla dolu görüp te başını denizden çekme!
 
Sana kalan sende kalan olmayacak;
Sana kalan sana dokunan olacak.
Sana kalan seni doyuran olmayacak;
Sana kalan seni insan kılan olacak.

Sanma ki cömert olmakla yeni bir şey icat ediyorsun.
Zaten var olan servinin dalına tutunuyorsun.
Sanma ki, cömert olmakla kendinden bir şey eksiltiyorsun. 
Sen sana verileni veriyorsun.
                                 ***
Cimri derin bir aldanış içindedir. Kendine verilen kendinde kalacak sanır. Kendini elinde olana dilenci eder. Minneti eşyayadır; onların varlığına yalvarır. Elindekiler giderse eksileceğini sanır; her zaman korku içinde kalır. Cömertsen ellerin her zaman doludur.

Karınca bir buğday tanesini görür; ona razı olur. Bir tane üzerinde oyalanır. Onun üzerine titrer. Varı yoğu bir buğday tanesidir. O gidince her şeyini kaybedeceğini sanır. Mutluluğunu ona bağlar. Huzurunu onun yanında hisseder.

Karınca buğday tanesinin bir harmandan haber verdiğini bir bilseydi, bunca bağlanır mıydı bir taneye?

Karınca, bir buğday tanesinin nice buğday tarlalarını haber verdiğini anlasaydı, hiç oyalanır mıydı bir tane üzerinde?
 

Ahmak avcılar gibi, kuşu unutup gölgesinin peşine mi düşmek gerek?

Çarşamba, Mart 24, 2010

Sevdiğim Bir'ine

Olur da olamazsam buralarda
yanağındaki küçük çukura saklanmak istiyorum,
uyumak yüzyıllarca uyumak...

İlla isim konulacaksa,
ben masal değil hayat demekten yanayım.
bu yolları yanyana yürümekten yanayım.

Erguvanlar açmaya başladı,
mavi mi pembe mi ayırt edemiyorum renkleri,
Kokuna bir isim bulmaya çalışmaktan da vazgeçtim...
geldiğinde bir masada kahvemizi yudumlayıp,
heyecanla dedikodu yapacağız.

Sana kaçırmadan anlatmam gereken aylar biriktirdim...
biraz sessizlik olacak...
Sen hüzünlü gözlerini uzaklara salacaksın.
Cümlelerim topallayacak, ağır, aksak kelimelerle soracağım;
nasılsın?
Nasılsın derken bile iyi olmana dualar ediyor olacağım."
Hayat buysa ben bildiğim tüm masalları unutmaya hazır olacağım.


Hergün biryerden göçmek ne iyi
Hergün bir yere konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş,

Dünle beraber gitti cancağızım;

Ne kadar söz varsa düne ait,
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım...

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...