Salı, Ağustos 24, 2010

Sensizim

Sensizim
Senden uzakta
Seni düşünüyorum
Seni özlüyorum
Ve özlemeyi
Çok seviyorum
...

Seninleyim
Sana dokunuyor
Seni hissediyorum
Ve hissetmeyi
Çok seviyorum
***
Bir gün seni
Kaybedeceğim duygusu
Sarıyor benliğimi
Korkuyorum
Ve bu korkuyu
Çok seviyorum
Tıpkı bir sabah vakti
Yaprak üstündeki çiği
Hani seversin de
Korkarsın dokunmaya
Uzaktan seyretmek yeter
Bilirsin
Oysa sen benim olmasan da
Seviyorum
Ve işte bunu hissetmeyi
Çok seviyorum...

Sezen Aksu

Ağlamak güzeldir...

Ağlamak güzeldir... 
Süzülürken yaşlar gözünden 
Sakın utanma! 
Ağlamak öfke, delice nefret, 
Doruklarda aşk, doyumsuz sevinç, 
Kahreden keder, kısaca hayat 
Ve nefesindir.. ve nefesindir.
 
Ağlamak şu gelip geçici dünyada 
Herşeye rağmen var olmak demek, 
Ağlamak yaşanan binlerce duygu, 
İnsanca coşkunun güzel bir şeyidir. 
Ağlamak senin kara dünyada 
Hala sevdiğin ve hissettiğin 
Tüm güzelligin ve çirkinliğinle 
Var olduğundur.. var olduğundur. 






Her sevdiğinde ve her terk edildiğinde,
Umutsuzca ama ya olursalarla kendini kandırdığını anladığında,
Tüm isyanlarınla, kavgalarınla elde ettiğini sandığın her durumda dönüp baktığında ve her defasında daha çok dibe saplandığında,
Sen bağırıp çağırdıkça aslında sesinin bir adım öteye gitmediğini anladığında, 
Aslında bilmediğin o kadar çok şey olduğunu anladığında, 
Ya da bile bile attığın her adımın acısı her seferinde yüreğine saplandığında,
Bazen ne kadar istesende bir başka hayat, bir başka zaman, bir başka insan varsa,
Gitmek mi zor yoksa kalmak mi, bir türlü anlamadığında,
Bedelleri ödemek de zorlandığında, 
Çaresizliğinle yalnızlaştıkça..bir sen daha lazım olduğunda senden..
Ağlamak güzeldir...



Pazar, Ağustos 22, 2010

7. Konya uluslararası Mistik Müzik Festivali

Bugün yüzünde bir başka güzellik var senin,
bugün dudağında başka bir tad var,
boyunda başka bir yücelik.
Bugün kırmızı gülün bir başka daldan.

Ayın gökyüzüne bugün sığmamış.
Göklere benzeyen göğsün bugün daha geniş.
Hangi yanından kalktın bu sabah, söyle,
bir başka kavga var dünyada senin yüzünden,
dünyada bir başka gidiş 
....
Bakarsın bugün sever bu yürek,
yarın sevilir bakarsın.

Yüreğimin özünde başka yarınlar var. 
M. Celalettin Rumi 

2004'ten beri farklı kültürleri, farklı dinlerin müziğin etkileyici gücü ve aşkı ile biraraya gelmelerini sağlayan festivalin 7.si bu yıl 22-30 Eylül 2010 tarihleri arasında gerçekleştiriliyor. Programın bitiş gecesi olan  30 Eylül gecesi Mevlana'nın doğum gününe denk gelecek şekilde düzenlenmiş olup, Mevlana'nın insanları din, dil, ırk ayrımı yapmadan sonsuz bir sevgiyle kucaklamasına layık bir bitiriş yapılacağı söyleniyor. Daha önceki festivalleri duymuştum fakat ne çok fazla ilgimi çekmişti ne de katılma gibi şansım olmuştu. Fakat her ne olursa olsun farklı insanları biraraya getiren, anlamayı, dinlemeyi, özünde saygı göstermeyi de öğreten bu tarz etkinlikleri daima faydalı ve etkili görmüşümdür. Özellikle de konu müzik olunca hiç bir ayrım gözetmeksizin dinlediğiniz her melodide kendinizden bir şeyler bulacağınızdan şüphem yok. Dünya çapında oldukça sevilen ve saygı gören bir tasavvuf ve din adamı olan Mevlana'nın adına düzenlenen bu etkinliğin de gerek düşünce gerek inanç ve gerekse aşkın etkisiyle oldukça iyi harmanlanmış ve mesajın müzik yoluyla tüm dünyaya iyi şekilde aktarılıyor olmasını umut ediyorum. Tabi bir de gidip, görüp, yaşamak gerek!!!


Öz: 
Gene gel, gene.
Ne olursan ol, ister kafir ol,
İster atese tap, ister puta,
İster yüz kere tövbe etmiş ol,
ister yüz kere bozmuş ol tövbeni...
Umutsuzluk kapısı değil bu kapı,
Nasılsan,
Öyle gel... 



Cuma, Ağustos 20, 2010

GÜLMEK

Dün gece oturup yaptığım plan programdan ve sabah daha kalkamadan yaptığım plana ihanetimden sonra .. amann.. dedim.. -ne tembelim yahu??- neydiği belirsiz bir havadan odamdan çıkmayacağım inadıyla,öfleye pöfleye yarı uyuşmuş halde oturmanın nesi zevkli bilmiyorum. Hoş kendimi neden yine böyle hapsetttim onu da anlamıyorum. Sıcak havalardan olsa gerek kafam içinde su dolu bir top gibi lıkırdayıp duruyor. :( 

Yaklaşık 1 senedir takip ettiğim, iki ayda bir çıkan, gerek konuları gerekse içindeki yazılarıyla ilgimi çeken Psikeart adlı derginin geçen 2 aya ait sayısı elime geçti kitaplığı düzenlerken. Hem psikolojik açıdan hemde sanatsal açıdan belirli konularda bilgilendirmeye, yönlendirmeye çalışan bir dergi psikeart. Konuları ele alışı, sanatla harmanlayışı oldukça hoş. Öyle temel konular vardır ki tüm toplumu etkileyen, bir bireyin birey olmasına neden olan -işte onların hepsini içinde bulabilirsiniz. Her ne kadar çoğu yazarın konuyu ele alışı beni çok tatmin etmesede genel olarak zevkle okuduğum bir dergi. Son sayısı GÜLMEK üzerine. Henüz almadım, ama eminim sizinde ilginizi çekecek konular vardır içinde.

Perşembe, Ağustos 19, 2010

Ruhu dinlendirmek


Sevdiğim 3 insanla, güzel bir akşam üstü biraz kalabalıktan uzaklaşmak ve uzun zamandır planlanılan güzel bir bir akşam yemeği için bir araya geldik. Amaçlar arasında eğlenmek, sohbet etmek, güzel gelişmelerin kutlaması olduğu gibi seçilen yerle ilgili de ruhumuzu dinlendirmek vardı. Sonunda da tüm amaçlarımıza ulaştık. Hoş bir fayton sefasından sonra lunaparktan Aya Yorgi Kilise'sine doğru yokuş yukarı hoş sohbetli bir yürüyüşün ardından çam ağaçlarının ardından işte şu aşağıdaki manzaraya ulaştık.


İnsanı içine çeken, gizlenilmiş hissi verip heryeri görebildiğin oturup saatlerce izleyebileceğin bir yer. -Bende öyle yaptım zaten :) - Sanki çok çok uzaklardasın da başka bir yaşama bakıyorsun gibi...
Hava kararmaya başladıkça çoğu turist ve genç olan gruplar da kaybolmuş, yalnızca biz, güneşin batışı ve sessizlik kalmıştı-bir de yol üzerinde elinde gitarıyla şarkı söyleyen 70'lilerden kalma hippilere benzeyen adamın mırıltısı...Hoş o bile o eşsiz ortamda bize ilahi gibi gelmişti. :)

Konuştuk..Güldük..Anımsadık..Dinledik..Dinlendik.. Ben en çok da izledim...Aslında içinde bulunduğumuz hayatın keşfedilesi, daha çok yaşanılası, özlenilen bir çok yönü olduğunu, hep resimlerini görüp de iç çektiğimiz yerlerin 1 saat uzaklıktaki yerlerde de var olduğunu ,ama buna rağmen tercihlerin- yada hep öyle olması gerekiyormuş gibi gösterdiğimiz hayatın- hep yakındığımız hayatımıza düğümlendiğini düşündüm. Hepimizin içinde bir uzağa gitme sevdası varken neden bu kadar korkak yada bağlı olduğumuzu,hadi mademki bağlıyız o zaman kendi içimizdeki güzelliklere neden bu kadar gözlerimizi kapattığımız merak ettim sonra..

Sonra da kendimi özgürleştireceğimi düşündüğüm, bağlarımdan kopacağımı düşündüğüm, o hep "uzaklara gitmek" isteğimi gerçekleştireceğim planlarım geldi aklıma. Evet ,gerçekleştirecektim. Ben içinde bir ben daha çıkaracaktım ortaya ama biliyorum dönecektim. Ve döndüğümde o yakındığım hayatı yaşamak değil gördüğüm, bana güzel duygular uyandıran o güzel yerlere gözlerimi kapatmayacağıma karar verdim. 

Çok düşündüm belki ama dinlendim... 
Huzuru ve güzelliği hissettim. 
Ruhumu hep kayboluşlarımla dinlendirdim...




P.S. Bu güzel yemek, güzel paylaşım ve hoş sohbetler için teşekkürler..En kısa sürede tekrar bir arada olmak dileğiyle..

sevmek...

Neydi bir arada tutan şey ikimizi
birleştiren neydi ellerimizi
bırak bana anlatma imkansız sevgimizi 
Sevmek bir çok şeyi göze almaktır..
Murathan Mungan

Pazar, Ağustos 15, 2010

Fark

Sıcaklardan yerinde oturamayan bir ben var burda. Kimi zaman bezdirici olduğunu düşünsemde yine de olsun be diyorum...hoşuma gidiyor işte.. Bastırılmış isyanlarımı tekrar ayaklandırmadan sanki birşeyler artık benim için yerine oturmaya başlıyor. Duygusal sallantılardan biraz uzaklaştım.Hala düşüncelerim ve planlarım tamamen yerli yerine oturmuş olmasa da biraz daha huzurluyum.. Daha mutluyum...
Küçüklüğümden beri memleketimizden kopmadım ben. 5-6 kardeşli anneannem- büyükbabam, amcalar, dayılar, teyzeler, onların çocukları...Bir çoğunun ismini bile bilmesem de uzun süre görmesemde köyümüze her sene gider ziyaret edebildiğimizi ederiz.. Mis gibi yayla havasında bahçelerden kopardığımız domatesleri, salatalıkları yeriz. Yaz elmaları toplar, incir ağaçlarının arasında kayboluruz...köyümüzde evinin bahçesinin önünde sırf kocaman bir dut ağacı var diye dut hala diye seslendiğim annemin halasının adını hala bilmem bile...
köyümüzün girişi

Keçileri,koyunları otlatmak için teyzemle küçükken ovalara çıkardım...Yakıcı güneşin altında bir taraftan da suratını yalayan esintiyle eve döndüğümde gerilen suratım ertesi gün çatlardı. Ama ben hiç umursamazdım. Bilmediğim bir sürü yer vardı orda, özgürlük vardı, hayvanlar, yeşillikler vardı. Kaybolup giderdim... O zamanlar çok cazip gelirdi hepsi, şimdiyse baktığım gördüğüm heryer yine aynı olsa bakışımın değiştiğini fark ediyorum. Hala havasından, manzarasından doyumsuz zevk alıyorum. Kendimi, hayatı daha küçük görüp, daha azla daha fazla mutlu olabileceğimi görüyorum. Ama bir taraftan da insanlara, hayatlara bakıyorum. Hayatlarını, düşüncelerini inceliyorum. Ve her seferinde hep aynı şeylerle karşılaşıyorum. Biz metropolitan şehirlerde zamanın hızına yetişemezken, bedenimiz hep ruhumuzu geride bırakırken, okumadığımız binlerce kitap, izlemediğimiz binlerce film, dinlemediğimiz binlerce müzik ortaya çıkarken, teknolojiye, buluşlara yetişemezken, her gün televizyonlardan izlediğimiz kavga gürültülerden kurtulamazken insan televizyonsuz, buzdolabı, çamaşır makinesi kullanmadan, hiç gazete okumadan klima nedir, doğalgaz nedir bilmeden derma-çatma evinde kedisiyle, bahçesinde domatesi, fasülyesi, salatalığıyla hiç değişmmeyen sessizlikte nasıl yaşar diye düşünmeden edemiyorum. Hayatın daha fazla vereceği yok mu o insanlara yoksa onlar daha fazlasını almak mı istemiyor diye düşünüyorum. Gözlerinde biraz hüzün biraz tatmin görüyorum. Görmek isteyeceğinden daha fazlası yok..Yaşayacağından dahası yok..
Zaman yok...
Ve biz hep zamanın içinde kaybolduğumuzdan yakınmıyor muyuz?  ve hep zamanı ortadan kaldırmak istemiyor muyuz?
Adaçayı

İyileştiren Sevgilere İhtiyacı Var İnsanın

İyileştiren sevgilere ihtiyacı var insanın,
Seni tüm zaaflarınla, hatalarınla kabul eden,
Tüm korkularınla bilen,
Hesapsızca ve sorgusuz,
Şartsız ve koşulsuz,
Bencilce olmayan,
"Benim" den önce senin olan,
Onaylamasa da kabul eden bir yumuşaklıkta,
Kalbinin içi kadar bir uzaklıkta,
Sonuçta değil süreçte iyi gelen,
İyileştiren sevgilere ihtiyacı var insanın.

Düşüncesi bile gülümseten,
Omuzlarındaki tüm yüklerinden seni azad eden,
Keder değil yaşama sevinci veren,
Tüm yaralarını kendi bile fark etmeden saran,
İyileştiren, iyi gelen sevgilere ihtiyacı var insanın.

Beklentileriyle yormayan, fazla soru sormayan,
Yanında sen gibi sen olduğun,
Tüm yanlış bildiklerini unuttuğun,
Hiçbir hesap yapmadığın, yapamadığın,
İyi gelen, iyileştiren sevgilere ihtiyacı var insanın.

Seni kalıplar içine sıkıştırmayan,
Tüm kayıp taraflarını bakışlarıyla bulduran,
En beceriksiz taraflarını,

Sevimli bir çocuğun yaramazlığı gibi görüp, Seni sevmeye daha da sarılan...

Salı, Ağustos 10, 2010

An'dan

Koştum koştum koştum....
Sonunda çiçekler açtı..Mis gibi lavanta kokusunu yayıldı etrafa..

Bir bahardan bir başka bahara...
hayat harika...
ve yaşamak, nefes almak ve gülmek kahkaharla...

Foto by Ceyda

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...