Pazar, Ağustos 15, 2010

Fark

Sıcaklardan yerinde oturamayan bir ben var burda. Kimi zaman bezdirici olduğunu düşünsemde yine de olsun be diyorum...hoşuma gidiyor işte.. Bastırılmış isyanlarımı tekrar ayaklandırmadan sanki birşeyler artık benim için yerine oturmaya başlıyor. Duygusal sallantılardan biraz uzaklaştım.Hala düşüncelerim ve planlarım tamamen yerli yerine oturmuş olmasa da biraz daha huzurluyum.. Daha mutluyum...
Küçüklüğümden beri memleketimizden kopmadım ben. 5-6 kardeşli anneannem- büyükbabam, amcalar, dayılar, teyzeler, onların çocukları...Bir çoğunun ismini bile bilmesem de uzun süre görmesemde köyümüze her sene gider ziyaret edebildiğimizi ederiz.. Mis gibi yayla havasında bahçelerden kopardığımız domatesleri, salatalıkları yeriz. Yaz elmaları toplar, incir ağaçlarının arasında kayboluruz...köyümüzde evinin bahçesinin önünde sırf kocaman bir dut ağacı var diye dut hala diye seslendiğim annemin halasının adını hala bilmem bile...
köyümüzün girişi

Keçileri,koyunları otlatmak için teyzemle küçükken ovalara çıkardım...Yakıcı güneşin altında bir taraftan da suratını yalayan esintiyle eve döndüğümde gerilen suratım ertesi gün çatlardı. Ama ben hiç umursamazdım. Bilmediğim bir sürü yer vardı orda, özgürlük vardı, hayvanlar, yeşillikler vardı. Kaybolup giderdim... O zamanlar çok cazip gelirdi hepsi, şimdiyse baktığım gördüğüm heryer yine aynı olsa bakışımın değiştiğini fark ediyorum. Hala havasından, manzarasından doyumsuz zevk alıyorum. Kendimi, hayatı daha küçük görüp, daha azla daha fazla mutlu olabileceğimi görüyorum. Ama bir taraftan da insanlara, hayatlara bakıyorum. Hayatlarını, düşüncelerini inceliyorum. Ve her seferinde hep aynı şeylerle karşılaşıyorum. Biz metropolitan şehirlerde zamanın hızına yetişemezken, bedenimiz hep ruhumuzu geride bırakırken, okumadığımız binlerce kitap, izlemediğimiz binlerce film, dinlemediğimiz binlerce müzik ortaya çıkarken, teknolojiye, buluşlara yetişemezken, her gün televizyonlardan izlediğimiz kavga gürültülerden kurtulamazken insan televizyonsuz, buzdolabı, çamaşır makinesi kullanmadan, hiç gazete okumadan klima nedir, doğalgaz nedir bilmeden derma-çatma evinde kedisiyle, bahçesinde domatesi, fasülyesi, salatalığıyla hiç değişmmeyen sessizlikte nasıl yaşar diye düşünmeden edemiyorum. Hayatın daha fazla vereceği yok mu o insanlara yoksa onlar daha fazlasını almak mı istemiyor diye düşünüyorum. Gözlerinde biraz hüzün biraz tatmin görüyorum. Görmek isteyeceğinden daha fazlası yok..Yaşayacağından dahası yok..
Zaman yok...
Ve biz hep zamanın içinde kaybolduğumuzdan yakınmıyor muyuz?  ve hep zamanı ortadan kaldırmak istemiyor muyuz?
Adaçayı

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...