Pazartesi, Aralık 20, 2010

kumsal



Uzanmışım kumsalda
Güneş damlar içime
Kurumuş dudaklarımda
Unutulmuş bir beste
Yaşıyorum aheste
Kapılmışım rüzgara
Savrulup gidiyorum
Şimdi çok uzaklarımda
Nafile telaşlarım
Hayattan çalıyorum
***
Çok mu dertlendim nedir bugün güneş yüzünü öyle bir gösterdi ki -ben burdayım dercesine
hiç ayrılmak istemedim ondan.
Öğle yemeğinde aldım sandwichimi, indim sahile, uzandım çimlerin üzerine yanıma gelen bir martıyla paylaştım yemeğimi...ardından sakin, huzurlu sıcakcık bir havada içime bol bol oksijen depoladım..kulağıma çocuk sesleri geliyordu yalnızca...Sahilde bir park ve parkın içinde bir çocuk havuzu..tüm bebekli aileler tüm gün neredeyse orda...
İnsan yalnız kalmalı ya bazen, yalnızlığını yaşamalı..
Doğayı, varlığını, hissedebildiklerini yaşamalı ya derin derin...
Onlardan biriydi işte benimki de bugün..
Günlerdir içimde biriktiğim tüm olumsuz enerjiyi bir anda toprağa bırakıverdim.
Bıraktım ki  güneş bana en iyi enerjisini versin diye.
Her günüm böyle geçsin
Her gününüz böyle geçsin
Güneş içinizi dışınızı ısıtsın.
Güneş size sevdiklerinizi getirsin.
Hayatınızın güneşini hiç bırakmayın.

Aşkla kalın,
Bonafide

Pazar, Aralık 19, 2010

öyle bir geçer zamanki....



Doğumla ölüm arasındaki sürec, bir göz kapatıp açıncaya kadar akıp geçtiğini bize hissettirse de dolu dolu geçirecek, her günü, her saniyeyiyi boş bırakmayacak uzun yıllar var daha önümüzde...Bir tanesini daha bitirmeye çok yaklaşsak bile... 
Bu zamana kadar hiç Christmas heyecanı yaşamayan, daima Yeni Yılbaşları için planlar yapan, heyecanlanan, arkadaşlarımı, sevdiklerimi birarada isteyip, sazlı sözlü, yeni yıllara adım atan ben, bu yıl çevremdeki herkesin heyecanı ve koşuşturmasına ayak uydurup Chistmas için planlar yapıyor..-uzun bir tatil- onlardan geleneklerini öğrenmeye çalışıyorum. 
Müslümanlar için çok önem teşkil etmese de, bir çok insan için her Christmas bir tüketim canavarlığına dönüşse de, bunu gerçekten yaşayanlar için çok çok önemli-imiş. Şimdi anlıyorum...Ailenin biraraya toplandığı, en özel yemeklerin hazırlandığı, sıcacık bir ortamın oluşturulduğu, şarkıların söylendiği, kahkahaların atıldığı bir gece...

Avustralya yeni bir yıla karlar içinde giremese de, burdaki insanlar hayatlarında karı hiç görmemiş olsalar bile inanılmaz bir konsept var her yerde.. Noel için süslenmiş evler, şehrin hemen hemen her yerine yerleştirişmiş Noel ağaçları, tüm alışveriş merkezlerinde durmadan çalan noel şarkıları, ev eşyalarından tutun da ufacık hediyelik kartlara kadar ulaşmış indirim çılgınlığı... Herkes her şey büyük bir hazırlık içinde.
Geçen gün sabah beklediğim otobüsün şöforü beni Santa! kılığında karşıladı. Hayatın içinde inci bir mizahın olması oldukça hoşuma gitti...

Bu yeni yıla büyük emekler harcayarak büyük umutlarla gireceğim... En güzeli belki de bir daha yaşayamayacağım en erken yeni yıl kutlaması yapacağım! Merak eden varsa Sidney'deyim :) 

Sürü psikolojisi misali, kendi yaşayacağım deneyimler yanında, burdakiler gibi ben de inanılmaz heyecanlıyım..Bekliyorum.

Aşkla kalın,
Bonafide

Cumartesi, Aralık 18, 2010

Gold Coast günlüğü 1

 
Birisi şu yağmurların ne zaman dineceğini söyleyebilir mi ?
Geldiğimden beri- 2 haftadır- güneş gördüğüm gün sayısı 3'ü geçmedi sanıyorum. Sürekli kapalı ve yağdı yağacak dedirten bir hava hakim gökyüzünde...Bazen bulutsuz bir sabaha uyanıyorum ama bir bakıyorum kocaman bir bulut kütlesi öyle hızla geliyor ki yine aklımdaki planlar suya düşüyor...
Memleketimin insanı kar havası solurken, bende burda yağmur yağdı diye mızmızlanıyor görünebilirim ama ben YAZ yaşamalıyım ki burda...Herkesin dediği gibi güneş yakıp kavurmalı her yeri, insanlar boş buldukları her saniye sahillere koşmalı...Surf yapanları izlemeliyim...Öğrenmek için heveslenmeliyim... Sonra alıp haritamı, rehberimi, planlar yapmalı, görebileceğim her yeri görmeliyim..
Oysa şimdi odamda oturmuş yağan yağmuru izliyorum..İyi tarafları da var elbet, dinleniyorum, nefis bir hava var, çimlerin kokusunu duyuyorum. ama ama ama...
 
İlk 1 haftayı yakınarak geçirdikten sonra, alışma evresini hala atlatamamış olsam da yine de uyum sağlamaya başladım denilebilir. Artık insanlarla daha rahat iletişim kurabiliyorum. Baştan söyleyeyim Avustralyalı'ları anlamak mümkün değil, eğer benim ingilizcem var ve sorun çekmem diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Ki benim gibi fakir ingilizcenizle gelmişseniz buralara vay halinize...İlk zamanlar hiç birşeyi anlayamam çok ağrıma gidiyordu ama alıştım artık, en azından anlayacağım diye kendimi zorlamaktan başım ağrımıyor artık :)

Havasına, suyuna insanına dahi-!!! alıştım da şu yemeklerine bir türlü alışamadım ama. :( Güzelim zeytinyağlı taze fasülye, dolmalar, hiç vazgeçmeyeceğim tarhana çorbamı özlüyorum... En çok daha sabah kahvaltılarımı...Şöyle domatesin,salatalığın, maydanozun olduğu, pernirlerin zeytinlerin, çeşit çeşit reçellerin renklendirdiği, fincanımdaki sıcak yeşil çayın kimi zaman sıcacık fırın ekmeğimin olduğu kahvatılarımı özledim..
Her zaman ekmeğime tereyağı reçel sürmek artık canıma tak etti!! Akşam yemeklerinde bilmediğim-sevmediğim her çeşit eti görmekten de usandım...En kötüsü de sokakta gördüğüm tayvanlı ve koreli restorantlar..O insanlar ne yiyor öyle söyler misiniz?? :S Herkesin alıştığı şeyler, damak zevkleri de farklıdır, saygılıyım ama görmemek benim için daha iyi... 
Geldiğimden beri burda gördüğüm her kebab restorantına giriyorum belki bir tanıdık ses duyarım diye ama ilginçtir bir tane bile rastlamadım. Bu arada burada kebab diye satılan dönerlerin tadına da baktım- tavuk- inanın kötü...


**
Güzel dostluklar yaratmak, güzel hatıralar yaratmak için burdayım. İyisiyle kötüsüyle yaşamalıyım, biliyorum..
Biraz daha sabrediyorum..Zaman herşeyi yerli yerine koyar diye umuyorum..
Özlüyorum çok fazla, ama değmeli..
Yaşacayacak çok şey var...

Aşkla kalın, 
Bonafide

Cumartesi, Aralık 04, 2010

In Gold Coast



İnsan sevdiği yere, sevdiği insanlara, sevdiği şeylere ne çok bağlanırmış şimdi onlardan çok çok çok uzaklarda olunca daha iyi anlıyorum. 
Uzun zamandır bu yolculuğu beklemekteydim. 
Uzun zamandır sevdiğim başka şeyleri düşünemez olmuştum. 
Şimdi içindeyim ama bu seferde aklım hep gerilerde kaldı...

22 saatlik uçak yolculuğundan sonra, gecenin bir yarısı bilmediğin biriyle, bilmediğin bir eve geliyorsun...
Oda boş ve sessiz... Yolculuk öyle yormuş ki evinde olsan çoktan uykuya dalardın halbuki. 
Oysa şimdi karşıdaki aynaya bakıp ağlamamak için kendini zor tutuyorsun. 
Yalnızlığın daha çok içine saplandığı bir dünyasın şuan. 
Ne bir telefon var, ne bir internet, ne de seni anlayacak ve derdini paylaşacak biri...
Yatağın içine gömülüyorsun uyumak için, olmuyor.. 
Çok karanlık geliyor oda, baş lambanı yakıyorsun...
Öyle sessiz ki, ağlasan damlaların düştüğü yerlerde ses çıkaracak.. 
Bir süre hayallerin aklına geliyor..Yapmak istediklerin, geliş nedenin, feda ettiklerin, verdiğin zorluklar...
Bir süre daha iyi bir yol arama çabaları, isyan, keşkeler...
Bir süre kabulleniş...
Geride bıraktıklarına özlem...merak...İç çekiş..ve kabuleniş verdiği yorgunluğa yenik düşüş...
Bir süre uyku... gördüğün rüyalar bile geride kalanlara ait...

Yeni bir gün... Yeni bir hayat... Yeni bir başlangıç...
Hala atamadığım yorgunluğun verdiği bir boş bakış hakim yüzümde... Çevremde olanlara ne kadar hakim olmaya çalışsam da pek mümkün olmadı. Çoğu zamanı herkese gülümsemekle geçirdim. Bazen bana soru sorulduğunu bile çok sonradan fark ettim.
Farklı bir dil, farklı insanlarla birlikte bir başına olmak daha bir fazla yordu beni...
Sevdiklerime ulaşma çabalarımın sonunda sabırsızlıkla beklediğim telefon geldi...
Biraz ellerim titredi,
biraz sesim... Heyecanla anlatmak istedim, sonra susup dinlemek, kısacık sürede ne yapacağımı bilemedim.
Ben akşam yemeğine giderken, o daha yeni kahvaltısını edip çıkmıştı...-Öğlen, dedi. -arayacağım seni...
Şaka gibi şuan burda saat 21:30 ve ben hala telefon bekliyorum...
***
Bazen verdiğimiz kararları ne olursa olsun, ne kadar acı çekersek çekelim, pişmanlık dahi duysak sonuna kadar götürmeliyiz ya!! ona sığınıyorum ben şuan.
İlk günüm, ilk heyecanım, ilk pişmanlığım..
Son olmasını umut ediyorum...
Feda ettiğim bir çok şeye değmesini umut ediyorum...

Sevdiğim biri'nin çok sık kullandığı bir laf vardır; - Umut, ızdırabı arttırır-mış. Benim umut ettiklerim çok fazla canımı yakmaz umarım!!-bunu bile umut ediyorum-



LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...